
Adından da anlaşılacağı üzere Eleanor ve Park'ın ilişkisini anlatan kitap Eleanor & Park kitabını yaklaşık iki gün önce bitirdim, buraya da çok taze olmasa da yorumunu yapmaya geldim.
Öncelikle belirteyim ki kitabın ilk başları dil olarak biraz tuhaf gelse de hem yakın bir tanıdığın önerisine hem de kitabın arka kapağındaki yazar görüşlerindeki bazı yazarların fikrine güvenip kitaba devam ettim. Zaten bir süre sonra ya kitap çok akıcı olmaya başladı ya da ben alıştım, hangisi bilemiyorum ama kitap çok kolay ilerlemeye başladı.
Şimdi size biraz içeriksel bir özet geçeyim;
Park 16 yaşında, ehliyet almaya çalışan ama manuel vitesle arası pek iyi olmayan, genelde yalnız takılmayı seven Koreli bir çocuktur. Diğer erkeklerin yapmayı bayıldıkları şeylerle arası pek iyi değildir; örneğin futbol gibi...
Bununla birlikte okulun kabadayısı sayılacak Steve ile iyi sayılabilecek bir dostluğu vardır ama nedense ondan ve tayfasından pek hazzetmemektedir. Biraz ikili karakteri olan bir çocuk yani :)
Çocuğun bu rutin hayatı bir gün okul servise binen kızıl saçlı kız tarafından değişmek üzeredir ama kendisinin bundan henüz haberi yoktur :)

Eleanor ise, kızıl kabarık saçlara sahip, hafifçe kilolu, erkek kıyafetleri giymekten ve tuhaf takılar takmaktan hoşlanan büsbütün garip bir kızdır. Sonradan öğreneceğimiz üzere sorunlu bir aileye sahiptir ve üvey babası tarafından evden kovulduktan sonra, onun affı üzerine yaşadığı yere dönmüş bir kızdır. Tek sorunu giyim tarzı değildir anlayacağınız...
Bu ikisinin hayatı, Eleanor'un o servise binmesiyle birden değişir. Eleanor okuldaki yeni kız olduğu gerçeğinin yanı sıra bir hayli de tuhaf olduğu için onunla kimse oturmak istemez. İlk tanışma da burada vukû bulur çünkü otobüs şoförü onun ısrarla bir yere oturmasını istemektedir. Oysa ona kimse yer vermiyordur. Bu sırada artık iç güdü mü yoksa başka bir şey midir bilinmez Park onu yanına çağırır ve arkadaşlıkları başlar.
Açık konuşayım, ilk başlarda Park karakterinden pek hoşlanmamıştım. Çok havalı bir çocuk gibi görünüyordu ama altında yatan bambaşka biri vardı. Steve gibi insanların, kendisiyle uğraşmaması için Eleanor gibi insanların hep olması gerektiğini söylemişti mesela bir keresinde, beni kendisinden daha da soğutmuştu doğal olarak bu söz.
Ama sonra aşk onun da başını döndürmeye başladı ve bambaşka bir çocuk oldu. Eleanor için adım atmaktan korkan o çocuk yavaş yavaş gitti, yerine aşk sarhoşu haliyle kendi tabularını tek tek yıkan biri geldi. Tabi ki bu süreç hiç kolay olmadı. Hem onlar hem de şahsen benim için :)
Onlar birbirine iyiden iyide kapılıp giderken arka planda okulun diğer öğrencilerini görürüz. Başta Steve ve Tina olmak üzere, neredeyse bütün okul Eleanor'dan pek hazzetmemektedir. Hatta Tina ve arkadaşları, onunla her fırsatta dalga geçmeye, onu küçük düşürücü şeyler yapmaya devam ederler. Tabi Eleanor'un hayatındaki tek sorun bu değildir, kızın üvey babası da tam bir faciadır. Sadece Eleanor'a değil bütün ailesine eziyet etmektedir ama en çok Eleanor ve annesine yüklenir.
Tüm bunlar olurken Eleanor'un bu kadar sakin kalması, yaşadıklarını bu kadar kolay hazmetmesi beni boğmadı değil. Hayatındaki her şey ters giderken bu kadar sakin kalabilmesi bence gerçekten de bir mucizeydi :) Tabi bunu kitabı okuyan diğer arkadaşım aşka yordu ama ben bilemiyorum, pek bir şeye yoramadım sanırım. :)
Ya da belki o arkadaş haklıydı. Park, Eleanor için bir sakinleştirici gibiydi. Hayatında her şey kötüye giderken Park ilk başlarda olmasa bile sonrasında onun en büyük destekçisiydi. Onun için Steve'e kafa tutup, bunun için kendi yüzünün dağılmasına izin verecek kadar çok seviyordu Eleanor'u.
Ben bu yüzden Park'ı daha çok sevdim, hem de öyle böyle değil. Eleanor'u da sevdim tabi ama zaman zaman yersiz çıkışları, özellikle de Park'ı olur olmaz bir çok şey için suçlaması beni biraz sinirlendirmedi değil. Takıntılı bir kızdı bana göre Eleanor ve yaşadıklarına verip, onu haklı da gördüm aslında. Yine de Park'ı zaman zaman çok üzdüğü gerçeğini aklımdan çıkaramadım. O, belki yaşantısından dolayıydı ama aşkta Park kadar cesur olamadı bana göre. Aynı şeyler Park'ın başına gelse, o Park'ın yaptıklarını yapabilir miydi, bilemiyorum.
Ama yine de Parkla birbirlerine hislerini itiraf ederken ona söylediği "Senin için yaşıyorum," ifadesi beni çok etkiledi. Bana göre çokça da haklıydı bunu söylerken. Eleanor'un hayatında, onun için yaşayacağı kimse yoktu. Annesi zaten çocukları çok umursamıyordu, babası bambaşka bir dünyadaydı ve kardeşleri de çok küçüktü. Doğru dürüst arkadaşı yoktu ve bundan dolayı Park onun tüm dünyasıydı.
Dikkat! SPOILER geliyor!
Bana göre kitabın en güzel kısımları, Park'ın Eleanor'u dayısının yanına götürdüğü yerlerdi. Bu sırada Park'ın hissettikleri, Eleanor'dan ayrılmak istemediği halde tek yolun bu olduğunu bilmesi içimi sızlattı. Bu sayfaları okurken, bende arada tıpkı Park gibi Eleanor'a kızmadan edemedim. Belki çok yorgundu ama yine de Park ikisinin sonunu düşünüp, ağlaya ağlaya uyuyakalırken, Eleanor'un çoktan uyumuş olması sinirimi bozmadı değil. :D
Yine de yaşadıklarına vererek çok üstelemiyorum.
Evet, ben kitabı çok beğendim. Beni muallakta bırakan tek yer sonuydu. Maalesef, sonunu anlayamayanlardanım. Anlayamadığım gibi, sonuna kızanlardandım.
Şimdi, bir kitap sizi kendisine fazlasıyla bağlıyor ve onu mümkün olan en kısa sürede okuyorsunuz. Her sayfa ayrı bir güzel geliyor ve sona geldikçe daha da heyecanlanıyorsunuz. Ama sonra ne oluyor? Kitabın sonu belirsiz, hiç bir yere bağlanmayan, sonucu size bırakan bir son oluyor.
Oysa siz neler olduğunu öğrenmek istiyorsunuz. Eleanor o karta ne yazdı? Geliyorum bu yazdı, beni unut mu yazdı, seni seviyorum mu yazdı, ne yazdı yani bu kız? Ya da Eleanor geri döndü mü, Park onu görmeye gitti mi... Bunlar hep muallakta kalan kısımlar. Haliyle, beni de deli eden kısımlar...
Ama yapacak bir şey yok. Son aynen böyle olmuş, bizde böyle okuduk.
Bu haliyle bile, fazlasıyla güzel bir kitap olduğunun altını çizmek istiyorum. Zevkle tavsiye edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder