
Me Before You, yani Senden Önce Ben, aylar önce kitabını okuyup, çıkmasını deli gibi beklediğim ender filmler arasındaydı. Hatta film ilk çıktığında hem nöbetlerimin o ara biraz yoğun olmasından hem de Ramazan dolayısıyla izleyemediğimden ötürü kendi kendime epey kızmıştım. Neyse ki dün filmi izledim ve sıcağı sıcağına hemen gelip filmle ilgili detayları anlatmak istedim; zira birisine anlatmazsam çıldırabilirim :)
Böyle keyifli göründüğüme bakmayın, bu tamamen filmi sonunda izleyebilmiş olmanın verdiği bir keyif. Yoksa filmden sonraki bir saat gerçek anlamda sersem gibiydim. Üstelik ben bu filmin kitabını da okudum, sonunu da biliyorum. Bu kadar sarsılmış olmama kendim de anlam veremedim önce ama sonradan anladım ki aslında, bir umut sonu değişik olur diye bekleyip durmuşum. Maalesef, öyle bi şey olmadı.
Filmin konusu aynen şöyle;
Will Traynor (Sam Claflin) zengin, başarılı, yakışıklı, yaşamayı seven ve istediği her şeye sahip olan genç bir adamdır. Ancak talihsiz bir motosiklet kazası sonrası felç kalınca yaşama hevesini kaybetmiş, ölmeyi düşünmeye başlamıştır. Louisa Clark (Emilia Clarke) ise bir kafede garsonluk yapan, hayatta fazla bir başarısı ve beklentisi olmayan, her daim ablasının gölgesinde kalmış bir kadındır. Lou kafedeki işini kaybedince yeni bir iş aramaya başlar ve Will'in bakıcısı olarak çalışmaya işe alınır. Son derece kültürlü ve donanımlı biri olan Will, Louisa'yı önce küçümsese de genç kadının varlığı ona yaşama sevinci vermeye başlar. Aralarında kurulan bu arkadaşlık ve yakınlık, ikisini de çok değiştirecektir.
Bu elbette ki filmin en basit özeti, içeriği ise daha farklı :)

Filmin esas oğlanı Will Traynor, karaktere can veren isimse Sam Claflin. Özellikle belirtmek istiyorum ki bu adam romantik filmler için biçilmiş kaftan gibi geliyor şu aralar bana. İlk önce Açlık Oyunları/Ateşi Yakalamak filminde gördüğümüz bu tatlı şeyi, ikinci olarak Love Rosie'de izlemiş ve ikisinde de bayılmıştım. Ama Will Traynor karakteriyle bence bir çok insanın kalbinde kalıcı bir taht kurdu kendine :)
Karakter ilk başta soğuk, itici ve kaba geliyor ki bu gayet normal aslında. Boynundan aşağısı tutmayan, omurilik hasarı yaşayan bir adamın çok da neşeli olmasını bekleyemeyiz. Yine de buna rağmen terbiyesiz yada hadsiz biri değil, sadece biraz kaba gerçekten de :)

Böyle hayat dolu olan kızımızı Emilia Clarke canlandırıyor. Karakteri Game Of Thrones'tan tanımayan yoktur herhalde ama açıkçası ben daha önce hiç filmini izlememiştim. Nasıl olacağıyla ilgili de pek bir fikrim yoktu ama çok hoş olmuş açıkçası. Ayrıca, bu kadındaki kaş nasıl bir kaştır arkadaş! :)
İşte Louisa Clark, iş bulma çabasında genç bir kız olarak Will'in karşısına çıktığında her şey bir anda romantik bir olaya dönüşmedi elbette. Karakterlerin birbirlerine ısınmaları, özellikle de Will'in duvarlarını indirmesi epeyce zaman aldı ama her şey öylesine dengeliydi ki... Her şey ne gereğinden uzun sürdü ne de olması gerekenden kısa.
Diğer karakterler de filmde dikkat çekici tabi, örneğin Will'in anne babası, Louisa'nın anne ve babası, ayrıca sevgilisi, ve tabii Will'in daha ağır işlerinden sorumlu hemşiresi.
Bundan sonrası ağır spoiler! :)

Beni en çok etkileyen sahnelerden biriydi bu. Will'in duvarları net bir şekilde indirdiğinden emin olduğum sahneydi, onca insanın içinde sandalyesine Louisa'yı da alıp kendilerince romantik bir dans ederlerken, ikisinin de ne dünya ne de başka insanlar pek umurlarında değildi.

Favori sahnelerimden biri de kesinlikle bu :) Bu sahneyi izlerken onlar kadar olmasa da bende çok eğlendim :) Louisa'nın artık hiç bir yerde bulamıyorum dediği çizgili çorabı ve Louisa'nın buna küçük bir kız çocuğu gibi sevinmesi... Will'in gülümsemesini saymıyorum bile. Sahne o kadar güzel, o kadar sıcaktı ki Louisa'nın erkek arkadaşının kıskançlıktan resmen öldüğünü fark edemedim burada :) Ama adam haksız da değil yani. Kız elden gidiyor buralarda :)

- Ki gerçekten öyle her şeye ağlayan bir insan değilimdir :D -
Ama bu sahne farklıydı. İkisi de ne olacaksa olsun dercesine eteklerinde taşları döktüler. İkisinin de içinde en ufak bir şey kalmadı söylenmedik. Tabi Louisa kadar Will'in de içindekileri dökmesi çok iyiydi. Öyle bir adamdan duymayı beklemeyeceğiniz kadar gerçekçi düşüncelerdi ve adeta bayıldım.
Yani aşkta bencillik kavramından kesinlikle uzak duran iki insan vardı o sahnede. İkisi de kendilerini adeta unutup, karşısındakine odaklandığı için de fikirler çatışıyordu. İçim ezildi resmen ya, ama sonuç o anda bile açık ve netti.
Tabi bu üç sahnede de içimden geçen hep şu oldu. "Bu insanlar neden birlikte olamıyor ya? Neden mutlu olamıyor bunlar?!"
Yazara tabi ki baya bir atarlandım falan ama güzel bir senaryoydu ve oyuncular da gerçekten harikaydı. Etkisini üzerimden attıktan sonra tekrar izleyebilirim diye düşünüyorum.
Son olarak filmi elbette ki çok beğendim. Bu her haliyle anlaşılıyor diye düşünüyorum. :) Bu tarz romantik komedilerden - özellikle de sonu dramatik bitenlerden - hoşlanıyorsanız kaçırmamanız lazım. Ama yok efendim ben ağlamaktan kendime gelemem, helak olurum diyorsanız riski göze almanızda fayda var. :)
Kaynaklar:
Filmin konusu (beyaz şeritli yer) sinemalar.com'dan alınmıştır.
Görsellerse çeşitli Tumblr adreslerine aittir :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder